Kategori arşivi: Uncategorized

SOSYAL PROJE GELİŞTİRME

SOSYAL PROJE GELİŞTİRME

PROJE KONUSU: YALAN

PROJENİN AMACI: Bu proje toplumda yalanın yerini görmemiz açısında tasarlanmıştır.

Özellikle okul içerisinde, eğitim ortamında yalanın yeri nedenleri baş etmenin yolları nelerdir bu konulara değineceğiz. Öncelikle yalan aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, gerçek olmayan asılsız, uydurma demektir. Yalan’ı bir hastalık olarak görecek olursak eğer – ki birçok kişice öyle kabul edilir- tedavi yolları nelerdir, bireyin kendini eğitme konusunda izleyeceği yol nasıldır değineceğiz. Yalan beden diliyle de kendini ele veren bir hastalıktır. Kişi jest mimik ve beden diliyle aslında ne anlatmak istediğini gerçeğin ne olduğu bilinç altından beyine yollar ve kişi istemsizce bunu dışarıya vurur. Yani kişinin ağzından çıkan yalana karşılık vücut inkar eder ve gerçeğin o olmadığını göstermeye çabalar. İşte bizde bu projede bunun üzerinde durmaya çalışacağız. Yalansız bireyler yetiştirmek için biz öğretmen adaylarına düşen görevlerde yadsınamaz. Bu görevlerin bilincinde olarak bireyler yetiştirmek amaç olmalıdır. Cinsiyetler arasında da yalanla ilgili belirgin farklılık vardır. Kız öğrenciler yalana daha az başvururken, erkek öğrencilerde yalan söyleme oranı daha yüksektir. Çocukların hayal gücü okul çağına gelene kadar ki yaş diliminde oldukça yoğundur. Özelikle 7 yaşına kadar çocuklar doğru ile yanlışı birbirlerinden ayıramazlar. Bu nedenle çocuğun bir takım olaylar, durumlar uydurması, hayali arkadaşlar yaratması yalan söyleme olarak değerlendirilip, endişe edilmemelidir. Çocuk için bunlar oyun niteliği taşır ve çocuk kurduğu bu hayalleri gerçek gibi kabul edebilir. Dış dünyanın gerçeklerini algılayıp, bunlara uygun davranmak zamanla oluşabilecek bir durumdur. Çoçukların bu dönemine majik dönem denir ve majik düşünceden dolayı yalan söylemelerine de pseudo denir. 7 yaşını geçen çocuklarda gerçek olmayan beyanda bulunmalar 2 boyutta incelenir. Duygusal gelişim bozukluğu olarak yalan söyleme: Gerçeklik algısı yeterince gelişememiş, kendi yaşının ruhsal gelişim evresinde olmayan çocuklar, henüz hayal dünyasından çıkamamıştır. Hayaller bir tür savunma yöntemi olarak kullanılır. Yalan söylemek amaç değil araç olarak kullanılır, bu şekilde duygusal bir tatmin sağlanmaya çalışılır. Örneğin; Babasının çok zengin olduğunu söyleyebilir. Kardeşlerinden birinin hastalanıp öldüğünü anlatabilir. Detaylı ve uzun süren yalanlar söylenebilir. Belirli bir çıkar sağlama amacı yoktur. Çocuk, yalanın ortaya çıkıp da rezil olacağı kaygısını yaşamaz. Umursamazlık, kaygısızlık, aile içinde ilgisizlik durumları mevcuttur. Davranış bozukluğu olarak yalan söyleme: Ahlâki bir problem olarak, bilinçli bir şekilde, belirli bir amaca yönelik, başkalarını yanıltmak için söylenen beyanlardır. En az 7 yaşından itibaren başlar. Ağır otoritelerin ve fiziksel cezaların olduğu baskıcı aile yapılarında büyüyen çocuklarda sıklıkla görülür. Suçunu inkâr etmek, başkasına yüklemek gibi bir çıkar amacı güdülebilir. Kıskandığı birini kötülemek için söylenebilir. Kendisini olduğundan farklı gösterip çıkar elde etmek için söylenebilir. Ders notları hakkında yalan söylemek gibi. Ailenin engellediği isteklere ulaşmak için söylenebilir. İhmalkâr aile yapılarında; Takdir edilmek için söylenebilir. Aile tarafından karşılanmayan ihtiyaçları yalan söyleyerek elde etmek amaçlanabilir. Kitap için para istediler diyip paranın istenilen şeyleri almaya harcanması gibi. Sevgi ve ilgiyi üzerinde tutabilmek için söylenebilir. En önemlisi de davranış bozukluğu olarak yalan söyleyen çocukların çoğu, sorumluluklarından kaçmayı ya da kaçtıklarını gizlemeyi amaç edinirler. Bu tip çocuklar yalanın kötü bir şey olduğunu bilirler; yakalanmamak için çaba sarf ederler, gerçekliğe uydurmaya çalışırlar. Ancak bu çocuklar bu nedenlerden dolayı stresli ve huzursuzdur. Ayrıca kendilerini “kötü çocuk” olarak görürler ve benlik değerleri düşüktür. Aile içinde iletişim ve güven sorunları vardır. Bu projede bunlar için neler yapabilir üzerinde duracağız. Yalancılık çocukluktan başlıyor. Önce ana babaya, yakın akrabalara yalan söyleniyor, sonra öğretmene ve okul müdürüne, arkasından polise, subaya, vergi memuruna, patrona, müfettişe… Korkudan elbet… Cezanın bol olduğu bir toplumda yalanın da bol olmasından daha doğal ne olabilir ki?

Bu soruna farklı açılardan bakıldığında yalanlar da kendi içinde çeşitleniyor. Yalanlar çeşitlendikçe kaynak çeşitleri de artıyor. Kaynakların tespit edilmesi ve sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaları zorlaştırıyor.

Sonuç olarak; bu projemizde yalanı ve çeşitlerini tanımlayarak yalanın kaynaklarına ve önleme yollarına yönelik çalışmalar yapılarak birçok açıdan yalan konusu ele alınmış, problemin çözümü için birtakım öneriler getirilmiştir. Yalanın alelade bir sorundan çok daha fazlasını ifade ettiği ve günümüzdeki boyutu ortaya koyulmuştur.

HAZIRLAYANLAR : EMEL İPÇİ EMİNE ÖĞÜTÇÜ

 

PSÖDOLOGİA FANTASTİKA (DÜŞLEMSEL YALAN)

Yalan söylemenin birçok tanımı yapılmıştır Genel olarak yalan bir amaç doğrultusunda bilinçli olarak gerçeğin değiştirilmesidir Birçok yazar yalanın ruhsal gelişimde önemli yen olduğunu bildirmiştir Anna Freud çocukluk yalanlarını ikiye ayırmış, ceza ya da yetke korkusundan söylenen yalanları “suça yönelik yalanlar”, katlanılması güç gerçeklerin yadsınması amacıyla söylenen yalanları
ise “duşlemsel yalanlar” olarak tanımlamıştır Erişkinde görülen psodologıa fantastıka (duşlemsel yalan) ise genellikle borderlıne ve antısosyal kişilik bozukluklarının bir belirtisi sayılmaktadır Psodologıa fantastıka terimi genellikle mıtomanı yerme kullanılmışsa
da kimi görüşler bunun Munchausen sendromunun bir parçası olduğunu ilen surmuş, kimi görüşler ise bunun ayrı bir belirti olduğunu
kabul etmiştir Bu yazıda psodologıa fantastıka kavramı psıko-sosyal açıdan gözden geçirilmiştir Bir yalan sıkça ve sürekli olarak dile getirilirse giderek gerçeğin yerini alabilir
Günümüzde yalanlar öylesine yaygınlaşmıştır ki insanlar gerçeği araştırmak yerine yaldızlı imgelerle sunulan bu yalanlara kanmayı yeğler duruma gelmiştir Yalana en sık politikacılar başvurmaktadır, gerçekte olmayan şeyler halka gerçekmiş gibi sunulmakta, halkın gözu boyanmakta, gerçekleşmesi olanaksız tasarımlarla oy avcılığı yapılmaktadır
Öte yandan ustun yetenekleriyle insanları etkıleyebildığini, kansere çare bulduğunu, geleceği bildiğini ileri suren şarlatanlar, sahte peygamberler türemiştir Bunlar hiçbir bilimsel temele dayanmayan, herhangi bir araştırmayla desteklenmemiş fikirler ve savlarla ortaya çıkmakta, medyanın da katkısıyla dikkatleri ustune çekerek toplumda buyuk bilginler, kurtarıcılar olarak görülmektedir Bunlar “siyasal ya da bilimsel düşlemlerini” gerçekmiş gibi sunan kişilerdir Söyledikleri sokaktaki adamın bilinçli ya da bılınçdışı özlemlerini harekete geçirdiği için toplum da özlemlerine uygun bu düşleme kapılabılmektedır
Bu düşlemler, toplumun gerçeği değerlendirme yetisini giderek zayıflatmaktadır. Oysa yalandan kaynaklanan gucun yalnızca ona
inanan bulunduğu surece etkili olduğu, bir sure sonra yalancı olarak tanınmanın kuşkuyla bakılmaya yol açacağı ve bunun da guç kaybettireceği bildirilmiştir
Yalan John irvıng’ın “The Cıder House Rules” adlı kitabının kahramanı Dr Larch şöyle der “Yalan söylediğinde,
yaşamının kendi denetiminde olduğu duygusuna kapılırsın Yalan söylemek, çok baştan çıkarıcıdır Yalan söylemeyi seviyorum Yalan söylediğinde, kendini kaderi oyuna getirmiş gibi duyumsarsın”
Yalan söylemenin birçok tanımı yapılmıştır
Genel olarak yalan bir amaç doğrultusunda bilinçli olarak gerçeğin değiştirilmesidir Woolf 4 yaşından
kuçuk çocukların yalan söyleyemeyeceklerin,, çünkü henüz doğrunun ne olduğunu ayırt edecek bilişsel düzeye ulaşmadıklarını ilen sürmüştür Anna Freud çocukluk yalanlarını ikiye ayırmış, ceza ya da yetke korkusundan söylenen yalanları

“suça yönelik yalanlar”, katlanılması güç gerçeklerin yadsınması amacıyla söylenen yalanları ise
“düşlemsel yalanlar” olarak tanımlamıştır. Birçok yazar yalanın ruhsal gelişimde önemli yeri olduğunu bildirmiştir. Anababadan, özellikle de anneden ayrılma yalnızca fiziksel değil aynı zamanda ruhsal yönden de olmaktadır. Çocuğun kendi benlik sınırları
nerede bitip anneninki nerede başlamaktadır, kendisi bir birey midir, yoksa annenin bir parçası mıdır? Yalan, çocuğun kendi benlik sınırlarını çizmesinde, özerkliğini tanımlaması ve kabul ettirmesinde yer alan önemli bir düzenektir. Çocuk yalan
söylediğinde annesi ona doğru söylüyor gibi davranıyorsa, çocuk annenin kendisini ve düşüncelerini denetleyemediğini düşünür. Böylelikle yalana normal “kimlik” duygusunun kazanılmasında ayrılma ve bireyselleşme girişimi olarak bakılabilir. Ancak yalan söyleme ısrarlı ve kompulsif bir biçim alırsa patolojik narsisizmle sonuçlanarak benlik saygısını ve güçlülük duygusunu arttırmak amacına yönelir

Yalan patolojisinin ve malinitesinin düzeyine göre sınıflandırılmaya çalışılmış, patolojik yalanlar kimi yazarlarca ayrı bir grup olarak ele alınmıştır. Ancak Burt “patolojik yalan söylemenin” uygun bir terim olmadığını, çünkü erişkinlikte yalan söylemenin her koşulda kendisinin patolojik olduğunu belirtmiştir

Daha çok borderline ve antisosyal kişilik bozukluklarında görülen eyleme vuruk davranışların bir biçimi olarak kabul edilen psödologia fantastikanın, temelinde düşlemler ve gerçekler iç içedir

Psödologia fantastikanın gerçeğin sanrısal bir çarpıtması mı olduğu, yoksa bilinçdışı ya da bilinçli
olarak aldatma amacıyla mı ortaya çıktığını ayırtetmek güç olabilir. Psödologia fantastika kişinin narsisistik doyuma olan gereksinimini karşıladığı gibi benlik saygısını da artırır. Kişi gerçekle yüzyüze getirildiğinde ise düşlem birdenbire yerini gerçeğe
bırakır.
(Halime ARSLAN* Yunus Emre EVLİCE”, Kriz Dergisi 3 (1-2) 57-60)

Mutlu Eden Yalanlar

Yalan türlerine baktığımızda toplumda en sık söylenenlerin başında mutsuzluktan kaynaklanan yalanlar geliyor. İnsanlar mutsuzluklarına karşı geliştirdiği savunma mekanizması ile kendisini mutlu hissettirecek yollar arıyor. İşte burada gerçeklerin yerini mutlu eden yalanlar alıyor…